
Yıllardır Antimatter, karanlık melodileri ve derin duygusal sözleriyle ruhlara dokunuyor. Benim için de Antimatter’dan Mick Moss’un müziği hayatımın belirli bir döneminde derin bir etki bıraktı, bu yüzden bu sohbet benim için çok daha özel hale geldi.
Surge Türkiye’de Antimatter’dan Mick Moss ile müziğin dönüştürücü gücü, sanat yolculuğu ve rüyalar ile sezgilerin şarkı yazımına nasıl yön verdiği üzerine samimi ve içten bir sohbet gerçekleştirdik. Ayrıca Parallel Matter albümünü, gelecek projelerini ve Türk dinleyicileriyle kurduğu güçlü bağı konuştuk.
Bu ismi seçerken sizin için felsefi ya da sembolik bir hikâye var mıydı?
Mick Moss: Antimatter ismi, projenin hâlâ bir ikili olduğu 25 yıl önce ortaya çıktı. Eski ortağım Duncan ile bir öğleden sonra, gerçekten çok kısa süren bir toplantı yaptık ve hangi ismi kullanacağımızı konuştuk. Onun önerisi Antimatter, benimki ise Absolution (Muse’un aynı isimli albümünden birkaç yıl önce). Sonunda ikimiz de Antimatter’da karar kıldık, ama açıkçası ikisine de tamamen ikna olmuş değildim. Yine de uzun vadede, projeye yaptığımız müziklerin hangi ismi seçersek seçelim ona anlam ve değer katacağını biliyordum. Benim için Antimatter ismi, ölüm ve boşluk gibi kavramları çağrıştırıyordu—90’ların ortalarından sonlarına doğru beni oldukça karanlık düşüncelere sürükleyen şeylerdi bunlar. Sonunda her şey anlam kazandı.
Yaratıcılığını kaybettiğin zamanlar oluyor mu? Ve olduğunda, bunu aşmak için ne yapıyorsun?
Mick Moss: Eskiden böyle anlarda duvarı kırmaya çalışıyordum, büyük bir hataymış. Şimdi böyle bir blokaj yaşadığımda, bunun sebebinin çok uzun ve yoğun çalışmak olduğunu biliyorum. Kelimenin tam anlamıyla tükenmiş oluyorum. O yüzden tek yapılacak şey bırakmak. Zorlarsan hiçbir şey çıkmaz. Müzik sana kendiliğinden geri gelene kadar uzaklaşırsın. Zaten OKB gibi bir yapım var, çalışmaya mecbur hissediyorum. Antimatter, Sleeping Pulse ve The End of Empathy derken her zaman yapacak milyon tane iş var. Birinde takılırsam, diğerine geçiyorum.
Müziğinde melankoli çok güçlü bir unsur ve insanlarla derinden bağ kuruyor. Sence bazı kültürler ya da ülkeler melankoliyi diğerlerinden daha çok benimseme eğiliminde mi?
Mick Moss: Buna tam olarak emin değilim, çünkü müziğimi hangi kültürlerin ne kadar özümsediğini doğrudan bilemem. Ama elimdeki istatistiklere göre, Türkiye müziğimin en çok dinlendiği ülke ve “Fighting For A Lost Cause” burada en popüler şarkım.
İşte bir sır: Albümlerim çıktıktan sonra onları neredeyse hiç dinlemem.
Rüyalar, sezgiler ya da bilinçaltı düşünceler müziğine nasıl sızıyor? Hiç uyanıp “işte bu, tam bir şarkı!” dediğin oldu mu?
Mick Moss: Birkaç kez rüyamda şarkılar gördüm ama içlerinden yalnızca birini gerçek hayata taşıyabildim: The Judas Table albümündeki “Killer“. Diğerleri uyanınca hemen yok olup gitti. Ama bir şekilde Killer aklımda kaldı. Hemen banyoya koştum, telefonumu açtım, akustik gitarımı aldım ve kaydettim, yok olmadan önce yakaladım. Şarkının büyük bir kısmı ve sözlerin önemli bölümü zaten oradaydı. Beynin böyle bir şey yapabilmesi gerçekten büyüleyici.
Ve en güzel kısmı? Antimatter çok yakında Türkiye’de iki unutulmaz konser verecek!
📍 26 Şubat – İstanbul
📍 27 Şubat – Ankara